Haber

Kız okulları tartışması: İYİ Parti Sucu’dan ‘su geri akmaz’ çıkışı

ANKARAİlahiyatçı, yazar, yazar, eğitimci ve TV programcısı kimlikleriyle kamuoyu tarafından yakından tanınan Ayşe Kabahati, Haziran ayında yapılan kongre ile YETERLİ Partisi Genel Başkanı Meral Akşener’in yakın kadrolarından biri olarak partinin Başkanlık Divanı’nda göreve başladı.

‘KADININ KAYIP VE KENDİNİ GÖREN İNSANLAR, TANRIÇAYI YARALISINIZ’

Son yıllarda yazdığı kitaplarda ve Sözcü Gazetesi’nde yazdığı yazılarda; Kabahati, dindarlık, siyasal İslam, İslam dininde barış, İslam’da kadın, mezhepler ve cemaatler gibi konuları ele aldığı “Din ve Kadın” adlı kitabında şu çarpıcı ifadeleri kullanır:

“Evet, ben bir hanımefendiyim ve insanlığın yarısıyım. Bu satırları kendi adıma ve tüm hanımlar adına yazıyorum. Ayrıca siz hanımı eksik ve aşağılanmış görenler; Bunu din adına, ahlak adına, örf adına, hele İslam adına yapanlar; evet, tanrıya hakaret ediyorsun. Çünkü varlığa çifte yemin eden her sözde bir eksiklik yoktur: Ahlaki bir zeminde karınca gibi ezilerek tartışan bir sözün insanlığın yarısını inciteceğini düşünmek ve savunmak saflıktır.”

Sucu, Sözcü Gazetesi’nde yer alan yazısında, “İnsanların Allah ile olan münasebetleri üzerinden toplumsal bir din bilinci oluşturmaya çalışmak siyasetin işi değildir. Her birey din ile ilişkisini kendi anlayış düzeyi üzerinden kurar. Bu anlayış düzeyine müdahale etmek siyasi otoritenin görevi değildir. Siyaset bu alana girmek istiyorsa istediği algıyı yaratmak ve seçmeni manipüle etmektir.”

‘İYİ PARTİ BENİM EVİM’

Uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yapan Hatası ile Türk kamuoyunda ve siyasette son dönemlerde yaşanan hararetli tartışmaları konuştuk. Sucu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle oldu:

Sohbetimizde kız okullarının açılması, mezheplerin güçlenmesi ve devlet takımlarında yer alması gibi Türkiye’deki güncel tartışmalardan bahsettik. Ama ondan önce siyasi mesleğinizden bahsetmenizi istiyorum.

Uzun yıllardır siyasetin içindeyim. ÂLÂ Partisi’nin kurucu kurulundayım. Kurulduğu dönemde Genel Liderimiz Meral Akşener Hanım’ın başdanışmanıydım. Daha sonra ailemdeki sağlık sorunları nedeniyle siyaseti bıraktım, şimdi geri döndüm. UYGUN Parti benim meskenim.

KIZ OKULLARI TARTIŞMASI: SU SADECE AKIYOR

Güncel tartışmalara dönecek olursak; Milli Eğitim Bakanı’nın sonradan yanlış anladığı kız okullarının açılmasının faydalı olacağı yönünde bir açıklama yaptığı, kız okullarının kız çocuklarının okullulaşma oranını artıracağı yönünde açıklamalarda bulundu. Bu ifade HÜDA-PAR tarafından pekiştirilmiştir. Bu tartışma hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

Tekin Bey, kız çocuklarının okullaşma oranını artırmak için yeni politika arayışlarını yanlış aktardı. Sayın Bakanın açıklamaları üzerinde fazla durmuyorum. Osmanlı’nın son dönemlerinde geri kaldığımız eğitimde, bilimde; Geçen yüzyılda değerli ilerlemeler kaydettik. Bunu tersine çevirecek uygulamalarla ilgili fikirler kamuoyunu gereksiz yere meşgul ediyor. Sular akmıyor.

DÜNYADA BİRİNCİYİZ, BİRİSİ ‘TÜRKİYE’DE KADINLAR VOLEYBOL OYNAMAZSIN’ DİYOR.

HÜDA-PAR’dan bahsetmek, evlenme yaşını değerlendirmeleri, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı tavırları, Hizbullah örgütüyle sözde bağlantıları, Meclis’te bulunmaları toplumun bazı kesimlerinde tedirginlik yarattı. Bu yaygaraları haklı buluyor musunuz? HÜDA-PAR’ın savunduğu görüşlerin İslam’da karşılığı var mı, varsa nedir?

Terör örgütleri ve marjinal gruplarla temas halinde olan taraflar Türkiye’ye iki temel kayıp veriyor. Birincisi, toplumun gözünde belirli kavramların veya niyet kalıplarının normalleştirilmesi sürecidir. Mesela Türk milletinin adını, bayrağını tartışmaya açan kâfirler vardı. Yıllardır süregelen bu tartışmalar bir noktada bazı gençlerimizi zehirleyebilir.

İkinci büyük israf ise sürekli gereksiz tartışmalarla gündemi meşgul etmeleri. Üstelik bu tartışma topluma yeterince zarar versin diye hep mayınlı alanlarda yapılıyor. Bunlar iyi niyetli tartışmalar değil. Biri çıkıp “Türkiye’de kadınlar voleybol oynamasın” diyor. Bakın dünya birincisi olduk bir konuda dünyanın en güzeli olduk bu çok güzel bir şey. Ancak bununla övünmek ve başarımızı sürdürülebilir kılmaya çalışmak yerine “voleybol günah mı” diye tartışırken buluyoruz kendimizi. Sayarsak toplumun yüzde birini bile temsil etmeyecek fikirler toplumun yüzde 100’ünün huzurunu bozar. Toplumsal mutabakat önünde kayıp toplumların önünde engel teşkil ederler.

Toplum olarak ilerlemek istiyoruz. GÜZEL Parti olarak bizim siyaset anlayışımız bu; daha güçlü bir Türkiye için ilerlemek. Bahsi geçen marjinal görüşlerin Türkiye’yi oyalamasına izin vermeyelim.

“KENDİNİ ‘İSLAMİ’ TANIMLAYAN AMA İSLAM OLMAYAN ÇOK KİŞİ”

Cumhur İttifakı’nın seçim öncesi oluşturduğu ittifaklar, “Siyasal İslam” tartışmasını yeniden alevlendirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanlarında kullandığı dil de bu tartışmayı besledi. Siyasal İslam tartışmaları çerçevesinde değerlendirirseniz, din ve siyasetin bu şekilde iç içe geçmesinin sonuçları ne olur?

Siyasal İslam apaçık, tam teşekküllü bir ideoloji değildir. Kendini ‘İslamcı’ olarak tanımlayan çok kişi var ama kimse İslamcılığı tanımlamıyor.

Öte yandan din ile siyaseti birbirinden tamamen ayırmak neredeyse imkansızdır. İnsanların dini bir kimliği vardır. Bizi biz yapan kimliklerimizden biri de budur. Bu kimlik bir siyaset meselesi olabilir. Sorun bundan daha fazlası, bazı siyasetçilerin karşı tarafı tanımlama hakkı var. Yani “bunlar teröristtir, din düşmanıdır” vs. Bu dil toplumun tüm katmanlarına yayıldı. Futbol yüzünden sokakta başlayan tartışma, birkaç cümleden sonra “dindar” ve “terörist” suçlamalarına dönüşüyor. Rakip değil düşman olan kümeler oluştuğu için toplum zarar görüyor. Esas meseleleri tartışacak zaman kalmadığı için siyaset boşa gidiyor. Din israf ediliyor çünkü “sen müslümansan ben değilim” noktasına geliniyor.

‘ERDOĞAN İLGİ KONUSUNDA SAMİMİ GİRİŞİMDE OLDU AMA…’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim öncesi yaptığı konuşmalarda, “Ben bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu nasıl anlaşılır? Siz varken size, bana ne oluyor?” dedi. Cumhurbaşkanı’nın siyasi ve ekonomik kararlarını bu tür dini kavramlara dayandırmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Sayın Erdoğan samimi bir faiz girişiminde bulundu. Yıllardır yabancı sermayeye verdiğimiz yüksek faiz oranları, yabancıların faiz geliri elde etmesine ve yatırım yapmadan gitmesine neden oldu. Ama Erdoğan’ın kaçırdığı şey, ilginin bir sonuç olduğuydu. Yani “Ben şampiyonum” dediğiniz zaman şampiyon olmuyorsunuz, gerçek atılımlar yapıp maçları kazanmanız gerekiyor. Faiz sadece şu ki, uzun vadede gerçek ataklar yaparsanız faiz aslında istediğiniz seviyeye inecektir. AK Parti ekipleri bunu başaramadı.

ERDOĞAN, ‘ENFLASYONDAN DAHA FAZLA OLAN FAİZ ÇEKENLERİ ZARARDIR, BAŞARISIZ OLURSA MUTLU OLUR’ DİYEBİLİR’

Nas meselesine gelince, bunlar siyasi olarak konuşulan şeyler. Seçimin ardından Merkez Bankası faiz oranlarını iki kez artırdı. İki gün sonra birisi çıkıp, “Riba (faiz) gerçek faizdir, nominal faiz değildir. Mesela enflasyondan yüksek faiz haram, altı olursa caiz diyebilir.

2023 seçimlerine damgasını vuran kelimelerden biri sanırım “kutuplaşma” idi. İktidarın özellikle dini kullanarak toplumu kutuplaştırdığına ve aslında tüm seçim kampanyasını bu “kutuplaşma” üzerine kurduğuna dair birçok yorum yapıldı. Öyle ki birçok kişi oy vermeyi tercih ettiğinde “Müslümanlara mı, gayrimüslimlere mi oy vereceğiz?” sorusunu kendisine yönelttiğini belirtti. İktidarın bu seçim stratejisini ve bu stratejinin toplumdaki kısmi tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu sadece ÂLÂ Partili seçmenler açısından cevaplamam doğru olur. Seçmenimiz böyle bir manipülasyona katılmadı. Teşkilatlarımız ve seçmenlerimiz bize güveniyor.

‘MECLİSTE HOLDİNG TARİHLERİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMA KURULU OLUŞTURULMALIDIR’

Geçen hafta Reach Sect liderinin cenazesini izledik. On binlerce kişinin katıldığı dev cenaze töreni, Türkiye’deki tarikat yapılarını bir kez daha tartışmaya açtı. Türkiye’de de devlet takımlarında mezheplerin güçlendiğine dair değerlendirmeler var. Bu konudaki gözlemleriniz ve değerlendirmeleriniz nelerdir?

Bu çok değerli bir şey. Tarikat ve cemaatler toplumun bir gerçeğidir, bunu inkar edemeyiz. Her zamanki gibi aralarında çok samimi üyeler var. Ancak özellikle holdingleşmiş, parayla finanse edilen işlerle uğraşan, bürokraside kendine yer edinmeye çalışan ve siyasete baskı yapan mezhepler yakından takip edilmeli ve kontrol altında tutulmalıdır. Kurdukları vakıflara yapılan bağışların vergi indirimi konusu gözden geçirilmeli ve bu konuda Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.

‘ÇOCUK İSTİSMARI, ALLAH’IN AFFETMEYECEĞİ GÜNAHLAR ARASINDADIR’

Mezhep denilince mezhep yurtlarında çocukların yaşadığı hak ihlalleri de akla gelmektedir. Pek çok cezasızlıkla sonuçlanan istismarlar, çocuk yaşta evlilikler her geçen gün daha görünür hale geliyor ve bir bakıma normalleşiyor. Bu konudaki değerlendirmeniz ne olur?

Çocuk istismarının İslam açısından hiçbir değeri yoktur, neresinden bakarsanız bakın Allah’ın affetmeyeceği günahların ortasındadır. Çocuk yaşta evlilik konusunu hukuk çerçevesinde değerlendirmek en doğrusudur. “Arap kültürüne göre”, “Batı (Avrupa) kültürüne göre”, “Türk kültürüne göre”, “Güneydoğu Türkiye kültürüne göre” gibi sübjektif kriterlere girersek işin içinden çıkamayız. Türk Medeni Kanunu’nda olağan ve olağanüstü hallerde evlenme yaşı bellidir. İslam dini açısından sorunun aslı, devletin hukukuna karşı gelmemektir.

‘HERKES LGBT OLURSA DEVLET 50 YIL OLMAZ’

Bir başka değerli tartışma konusu da yaşam tarzı sorunudur. Türkiye’de değerli bir kesim, devletin uygulamalarının yaşam tarzlarına müdahale ettiğini söylüyor ve büyük endişe taşıyor. Seçim öncesi LGBTİQ+’ların hedef alınması, müziğin yasaklanması, bazı şehirlerde açık alanlarda alkollü içki tüketiminin yasaklanması gibi somut argümanlar da var. Tüm bu somut örnekler size göre yaşam tarzınızı etkiliyor mu? İslam, yaşam tarzına müdahaleye nasıl bakıyor?

LGBT konusu çok farklı bir alandır. Her devlet, milletinin devamlılığını, yani soyunun devamını esas alır. Siyaseti buna göre takip eder. Devletlerin teşvik etmek istediği, anne, baba ve mümkün olduğunca çocuklardan oluşan aile yapısıdır. Herkes LGBT olsaydı 50 yıl geçmeden devlet ortadan kalkardı. Doğal olarak devlet, klasik aile yapısını teşvik ederken, bu yapı dışındaki ve olması gereken yapıların da teşvik edilmesini engellemektedir. Bu tüm dünyada böyledir. Ancak bu, LGBT bireylerin dışlandığı anlamına gelmez. Herkes gibi onların da vatandaşlık hakları var.

‘İNSANLARIN KURTARILMIŞ ALANLARINA DOKUNMAMAK ÖNEMLİ’

Yaşam tarzına müdahaleye gelince; Toplumsal yapı içinde taraf tutmak kolay değildir. Bir kere Türkiye’de homojen bir yapı yok. Tamamen farklı hayatlar yaşayan insanlar var. Türkiye’de her türlü yaşam tarzına sahip herkesin kendinden bahsedebileceği bir özgürleştirilmiş bölge var. Dokunmamakta fayda var. AK Parti dahil hiçbir siyasi partinin seçmeni kendi içinde homojen değildir. Her partinin namaz kılan, içki içen, dindar, dinsiz, milliyetçi, komünist, Türk, Kürt, Alevi, Sünni seçmeni var. Ters teptiği için kimse ayarlarla çok fazla oynamak istemez.

‘DÜŞMAN DEĞİL REKABET İSTİYORUZ’

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Artık bıktım bu işlerden. 50 yıldır bire bir şeyler. Birileri bizi bunlarla meşgul ediyor. AK Parti yıllardır bu bahislere alet oldu. ÂLÂ Partisi olarak ekonomiyi, teknolojiyi, eğitimi, ilerlemeyi tartışmak istiyoruz. Türkiye’nin en güzel, en donanımlı ve en başarılı takımlarına sahibiz. Bunları ortaya çıkarmak istiyoruz. Düşmanlık değil rekabet istiyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu